İlişkisel-entegratif terapi
Bana ne? Umrumda değil!
30 Mar 2023
Bana ne? Umrumda degil! Duygu mu düşünce mi? Yoksa utanç mı?
Bana ne? Umrumda değil!
Bazen dostlarıma ya da danışanlarıma soruyorum: ‘Ne hissediyorsun?’
Sıklıkla bana duygularını değil, düşüncelerini söylüyorlar. Örneğin; bir yakınım, yakın dostu onu uzun süre aramadı diye belli ki çok üzülmüş. Ama buna rağmen ne hissettin diye sorduğumda, aldığım cevap şu olabiliyor: ‘ Aman ne yapayım aramazsa aramasın, demek ki bana verdiği değer bu kadarmış.’
Ama bu duygu değil, düşünce / yorum dediğimde ve tekrar sorduğumda: ‘Aman hiç de umrumda değil artık, bundan sonra böyle bana değer verene değer vericem.’ gibi cevaplar alabiliyorum. ‘Belli ki kırılmışsın, arayıp söylesene kırıldığını, kaç yıllık dostun.’ dersem ‘Aman ne arayıp kendimi o duruma düşürücem, kendi akıl etsin.’ gibi cevaplar alıyorum.
Bu verdiğim örnek bizim toplumumuzda çok kemikleşmiş ,oldukça sık rastladığım bir dinamik. Kişi duygusunu adlandıramıyor, genellikle öfkeye ve isyana dönüşüyor ya da adlandırsa bile o kişiye ifade etmekten kaçınıyor. ‘Aman ne arıcam umrumda değil’ üslubunun arkasında yatan kırılganlık, değersiz hissetme, incinmişlik, hayal kırıklığı havada kalıyor. Daha doğrusu, kişinin içinde kalıyor.
Sanki kırılganlık ve incinmişlik gurur zedeleyici, utanç ve yetersizlik yaratan hatta ‘eziklik’ yaratan bir duygu gibi kodlanmış çoğu kişinin zihnine.
Sürekli küçük duruma düşme endişesi, yargılanma korkusu, reddedilme korkusu var sanki. Ya da anlaşılamama endişesi.
En yakın ilişkilerde bile her daim bir gurur meselesi var.
Haliyle ilişkiler bu şekilde kırgınlık, küslük, tatminsizlik birikimiyle ilerliyor. Yakın gibi görünen ilişkiler zamanla uzaklaşıyor.
Peki bu döngü kırılır mı?
İlişkiler daha açık hale gelebilir mi? Elbette. Terapide yaptığımız da budur, duyguların adlandırılmasına ve ifade edilmesine yardım etmeye çalışırız ve o güvenli platformu oluşturmayı hedefleriz. Ama aslında duyguyu adlandırmak ve korkusuzca ifade edebilmek çocuklukta öğrenilen bir yeti. Bir ilişkide öfkeyi, kızgınlığı ve kırgınlığı ifade edebilmek, ardından da tamir edebilmek çocuklukta ebeveynlerimizle olan ilişkimizde öğrendigimiz bir dinamiktir.
Bir ebeveynin çocuğunun duygularına tercuman olması (aynalama) ve ifade etmesi için güvenli bir platform hazırlaması (regulasyon) gerekir. Bir çocuk öfke nöbeti geçirdiğinde sen ne huysuzsun demek yerine, kızmak yerine , ebeveynin o çaresizliği anlayıp bunu kelimelerle çocuğa sunması gerek. Bir ebeveyn çocuğun duygularına ancak bu şekilde tercuman olur. Çocuk her şeyi en derin ve en yoğun şekliyle hisseder ama adlandıramaz. Kontrol altına alamaz.
O yüzden, ebeveynin adlandırması ve ehlileştirmesi gerekir. Amaç çocuğun duygularını yok etmek değil çerçeve altına almak, normalleştirmek ve utanç duygusu yaratmadan, yargılamadan tarif etmesine, hissetmesine alan açmak olmalı.
Aksi takdirde bir önceki jenerasyonların yaptığı gibi, ağlayan çocuğa çok hassas, öfkelenen çocuğa huysuz, saygısız, kıran döken çocuğa yaramaz demek (ki bunların hepsi normaldir) ileride duygularını anlamasına ve ifade etmesine ket vurur. Her şeyin ötesinde çocuğun duyguları yüzünden utanç duymasına sebep olur.
Duyguların hepsi normaldir!
Ve çocuklarimiza bunu aşılamalıyız.
Çocukken normalleştirilmeyen, ayıplanan, yargılanan duygular yetişkinlikte gurur meselesine doner, utanç kaynağına, yetersizlik hissine, yargılanma ve anlaşılamama korkusuna döner.
O yüzden ‘Aman ne söyliycem, aman ne arıcam, hiç umrumda değil, beni aramayana ben de değer vermem.’ cümlelerini kullanırken, kendinize duyarlı bir ebeveyn olmayı deneyin. Ardındaki duygulara dikkat verin.
Belki değersizlik, belki önemsenmemişlik, belki de kırgınlık ve kızgınlık hissettiniz. Düşünce duygudan farklıdır. Duygulara yorum yapmak, aşırı rasyonellik bir süre sonra yalnızlığa ve kısır döngülere yol açar. Bırakın duygu, biraz düşüncenin önüne geçsin. Bırakın biri duygularınızı duysun, dinlesin.
Biri kendini bilmedikçe başka kimse anlamaz; eşiniz, dostunuz bile olsa. O yüzden anlaşılma talebi önce içinizdeki dostunuzdan kendinize yollanmalı.
‘Ben ne düşünüyorum değil, ne hissediyorum’ sorusu, farkındalık dünyasının altın kapısıdır.