İlişkisel-entegratif terapi
Hayat grilerde saklıdır. İçinizdeki canavarı kucaklayın.
24 Mar 2022
Hatırlar mısınız eski Türk filmlerini? Gerçekten siyah ve beyazdı… Sadece iyiler ve kötüler vardı. Gri yoktu. Şimdi modern Türk sinemasına baktığımda aslında çok şeyin değişmediğini görüyorum, hâlâ içerik siyah beyaz… İyiler ve kötüler, iyi davranışlar ve kötü davranışlar birbirinden keskin şekilde ayrılmış sekildeler. İyi insan kötülük yapamaz, kötüyse iyilik yapamaz.
Bir zamanlar kısırlık sorunu yaşayan ve tüp bebek tedavi sürecinde olan kadınlarla çalışıyordum. Tesadüf bir terapist arkadaşımla buluştum ve o da bana 4 yıl hamile kalamadığını, yaşadığı zorlukları anlattı. Hayatımda tanıdığım en yalın, en korkusuz, en açık sözlü kadınlardan biridir. Bir o kadar da naif ve duygusal. Bana o süreci anlatırken de açık ve korkusuzdu.
Tam 3. yılına girmişken ve hâlâ hamile kalamamışken, bir arkadaşının hamile kaldığını öğrenmiş. O kadar çok üzülmüş, kıskanmış ve kahrolmuş ki bir daha asla o arkadaşını görmek istememiş. Öyle ki, bu arkadaşıyla her hafta aynı eğitimde görüşmek ve hamileliğiyle ilgili gelişmeleri dinlemek, tanık olmak dünyanın en ağır, en zor yükü gibi gelmiş ona. Sonra da arkadaşının düşük yaptığını öğrendiğinde bir parça sevindiğini daha da doğrusu içinin rahat ettiğini söyledi bana. ‘İçimdeki canavarı durduramadım Anıl, empati yapamayacak, o bebeğe ya da arkadaşıma üzülemeyecek kadar kötü durumdaydım. Çok büyük yürek acım vardı’ dedi. Terapide ulaşmak istediğimiz durumlardan biri tam anlamıyla budur: içimizdeki canavarla buluşmak. Vicdan azabı çekmeden ve utanç duymadan onu ehlileştirmek! Ehlileştirmek bu durumda o zor hisleri davranışa dökmek yerine farkındalık kazanmak ve ifade etmek oluyor. Duyguyu siyah beyaz diye ayırmak yerine olduğu gibi kabul etmeli ve grileştirmeliyiz bir nevi.
Zihnimizdeki bu iyi ve kötünün keskin şekilde birbirinden ayrışması çoğu zaman ilişkileri ve hayatı çıkmaza sokuyor. Bizi eksik bırakıyor, tamamlanmamış hissettiriyor.
Çok çaresiz ve acılı bir zamanında yaşadığı o karmaşık hisler arkadaşımı kötü ve tehlikeli biri mi yaptı? Elbette hayır. O aynı zamanda nazik, sevgi dolu, yardımsever biri. O da herkes kadar kötü ve herkes kadar iyi biri. Söylenenin aksine herkes ‘özünde iyi ama aynı zamanda kötü’... O yüzden içimizdeki canavarla buluşmamız için öncelikle duyguları, davranışları ve insanları iyi-kötü, negatif-pozitif diye ayırma isteğimizi biraz sorgulamak gerek.
Hatırlar mısınız eski Türk filmlerini? Gerçekten siyah ve beyazdı… Sadece iyiler ve kötüler vardı. Gri yoktu. Şimdi modern Türk sinemasına baktığımda aslında çok şeyin değişmediğini görüyorum, hâlâ içerik siyah beyaz… İyiler ve kötüler, iyi davranışlar ve kötü davranışlar birbirinden keskin şekilde ayrılmış sekildeler. İyi insan kötülük yapamaz, kötüyse iyilik yapamaz. İzleyici iyiyi sever, kötülüğün kaybetmesini arzular. Gri karakterleri yaratmakta hâlâ zorlanıyoruz sanki, oysa dünya sinemasında öyle karakterler yaratır oldular ki, çok kötü gibi görünen bir karakteri de sevip, empati yapabiliyorsunuz. Bu karakter iyi mi kötü mü diye sorgulamadan.
Zihnimizdeki bu iyi ve kötünün keskin şekilde birbirinden ayrışması çoğu zaman ilişkileri ve hayatı çıkmaza sokuyor. Bizi eksik bırakıyor, tamamlanmamış hissettiriyor.
Siyah beyazcılık bir prensip, bir değer yargısı gibi görünse de aslında bir yadsımadır ve limitli bir bakış açısıdır.
Çocuksu bir savunma mekanizmasıdır. İçsel canavarı kabul etmemek, onunla savaşmak, çırpınıştır. Örneğin şu yorumlar siyah beyazcılığın en ayrışmış olanlarıdır:
"(Ben özgüvenli biriyim) kıskanma huyum hiç yoktur ki benim, hele ki sevdiğim birini asla"
"(Ben hoşgörülü biriyim) hiddet ve öfke hiç bana göre değil"
"(Ben cesur biriyim) korkmanın ecele faydası yok ki, neden korkayım..."
‘‘(Ben sağlam bir dostum) arkadaşlarımı asla incitmem."
Cesur biri korkmaz, kendine güvenen biri kıskanmaz, sakin ve iyi biri öfkelenmez, seven biri hiddet duymaz, hata yapmaz… Bu siyah beyaz yorumların ne kadar sınırlayıcı ve baskıcı olduğunu fark ederiz bazen terapi odasında.
Kardeşinizi ya da dostunuzu ne kadar severseniz ve iyiliğini isterseniz isteyin bazen kıskanabilirsiniz. Bu sizi kötü ya da sevgisiz yapmaz. Hayatta bazen korkularınız endişeleriniz olabilir bu sizi panik ya da korkak biri yapmaz. Çocuğunuzu canınızdan çok seversiniz, bazen bunalır ve onu görmek istemezsiniz. Bu sizi kötü ebeveyn yapmaz.
Annenizi ya da babanızı çok seversiniz ama bazı davranışları sizi sinirlendirir, üzer hatta doğru bulamazsınız. Bu sizi memnuniyetsiz ya da nankör evlat yapmaz. İnsanın iç dünyasında her şey vardır, her an her ilişkide bambaşka hislere kapılabiliriz.
Siyah beyaz düşünme sistemi, her ne kadar cazip ve güvenli görünse de aslında hayatı tümüyle yaşamamaktır. Olumsuz gibi görünen taraflarımızı kendimizden uzaklaştırmak, günden güne eksilmektir. Kendinize bir bütün olma şansı vermediğiniz gibi çevrenizdekilere de sizi her yanınızla görmelerine izin vermezsiniz.
Her şeyinizle görülmemek, duyulmamak, bilinmemektir siyah beyazcılık.
Hepimizin içinde kırık kuşlar, korkmuş çocuklar, masum melekler, sevgi dolu anneler, koruyucu babalar var. Fakat; şeytanlar, canavarlar ve vahşi hayvanlar da var. İçimizdeki şeytanlar farkındalık çemberimizde kaldığı sürece davranışa dönüşmediği sürece zararsızdır.
‘Şeytana uyma’ lafı ne kadar da yerini bulur bu yazdıklarım sonrasında. İçindeki şeytanını çok iyi bil ama asla ona uyma!
Hani bazen dedikodunun son kapanış kısmında, dedikodunun tonajını yumuşatmak için ‘ aslında özünde çok iyi insandır’ derler.
İşte terapinin temel düşüncelerinden biri de şudur:
"Aslında herkes özünde kötüdür ve iyidir de."
Terapi, siyah beyazların birbirine karıştığı anı, griyi bulmayı hedefler.